Geçen sabah uyandım oğlumu ve eşimi
gönderdikten sonra kendi etrafımda bir döndüm.
Dön baba dönelim oyunu gibi… Hatta başımız
döner sonrasında kendimizi yere atardık. Hatta bir tur daha fazla dönmek için
çaba bile sarfederdik. Nedense aklıma geldi. Bu defer ki dönüşüm bana ben
olduğumu hatırlatan gerçeklere bakmaktı.
Derinlere dalmadan çıkıyorum
huzurlarınızda. İnsan önce kim olduğunu bilecek, ne olduğunu bilecek, kendine
önem ve değer verecek, neydim ne oldum demeyecek. Ona teslim edilen bu hayatı
sindire sindire yaşayacak benim gözümde. Kırmadan, yıpratmadan, yormadan.
Çevremde olan biten herşeye dışardan
seyirci kaldığım zamanlarda bana ben olduğumu hatırlatan herşeye kollarımı açıp
tekrar sıkıca sarılıyorum. Şükrediyorum, dualar ediyorum.
Zaman o kadar çabuk akıp gidiyor ki bazen
pişmanlıkların yerini hüzünler kapılıyor ve düşünüyoruz. “Zamanı geri alsaydık
neleri yapardık neleri yapmazdık” İşte bu da hayatın bize bir cilvesi ve
kattığı tecrübe değil de ne sizce?
Bir de bile bile lades türü… O zaman sonuçlarına
katlan be kardeşim. Ah vah cümlelerini sil lugatından dökülmesin ağzından.
Gülümseyerek yarınlara bakan günler
hepimizin olsun. Yüzünüzdeki sahte
gülücükleri atmaya ne dersiniz? Deneyin üzerinizden bir yük daha gidecek.
Dediğim gibi; Kim olduğunuzu hatırlatmak zorunda kalmasın kimse size.
Şimdi,aklınızdan “Ne oldu bu Neslihan’a ?”
sorusunu sormadan siz düşünün. Bakın bakalım kendinize, çevrenize size siz
olduğunuzu hatırlatan ne var diye…
Son olarak sevdiğim bir yazıyı paylaşacağım
sizlerle ( Anonim )
İz bırakmaktan maksat, önemli olan
hayatımızda ve bizim kesistiğimiz hayatlarda güzel, güzel olduğu kadar da
anlamlı izler bırakmak. Güzel, anlamlı iz bırakan insan ya da kişiler varsa
hayatımızda, aldığımız nefesin anlamı bile başkalaşır. Daha sıkı yapışırız
yaşama. Bu insanları bırakmak istemeyiz. Hayatı bir bütün olarak her şeyini
olduğu gibi kabul etmeli. Tıpkı, hani gök gürler, şimşekler çakar da
arkasından, yağmur yağar ya peşinden…
İşte! Hayat böyle bir şey…
0 yorum:
Yorum Gönder